top of page

The Best Of 2016

Book : Panait Istrati
Coffee : Minos Moka Pot Espresso Maker
Music: Joli mai - Yves Montand

Best Of 2016

The best books I've read

Caim, José Saramago - Kabil

The Reader, (Der Vorleser) Bernhard Schlink - Okuyucu

Hab-i Zemistani, Goli Taraghi - Kış Uykusu

Zorba The Greek, Nikos Kazantzakis -  Zorba

Livro do desassossego, Fernando Pessoa - Huzursuzluğun Kitabı

Night, Elie Wiesel -  Gece

The Drowned and The Saved, Primo Levi - Boğulanlar Kurtulanlar

Mediterranean, Panait Istrati - Akdeniz

Thus Spoke Zarathustra, Friedrich Nietzsche - Böyle Buyurdu Zerdüşt

Les Echelles Du Levant, Amin Maalouf -  Doğu'nun Limanları

Die Provinz des Menschen: Aufzeichnungen, Elias Canetti -İnsanın Taşrası

Die Blendung, Elias Canetti - Körleşme

The Fountainhead, Ayn Rand - Hayatın Kaynağı

Sophie's World, Jostein Gaarder - Sofie'nin Dünyası

Caim, José Saramago - Kabil 

November 6, 2016​

Saramago'nun daha önce bir kitabını okumuştum fakat Kabil muhteşemdi. Çok beğendim. Ülkemizde yasaklanmamış olması büyük şans. Yasaklı bir çok kitap ve yazar olduğunu düşünürsek, yasaklanmadan alıp okuyun derim... "Çocuklar dedi kabil, oradaki çocuklar masumdu, Tanrım diye mırıldandı İbrahim, sesi bir inilti gibiydi, Evet, o belki senin tanrın ama o çocukların değil."

Saramago'nun Kabil kitbı bu sene okuduğum en iyi ilk üç kitap arasında yer aldı. Altını çizdiğim, defalrca dönüp okumaktan çok keyif aldığım bir çok cümle oldu. 

'Deli olmalı bunlar, tımarhanelik deliler. diye düşündü kabil. Evet, umutsuzluktan delirmişlerdi, çünkü konuşuyorlar ama birbirlerini anlayamıyorlarlardı, sanki sağır gibiydiler, giderek daha yüksek sesle bağırıyorlardı ama bir işe yaramıyordu. Farklı diller konuşuyorlardı; sanki her birinin dili diğerininkinden daha ahenkli ve güzelmiş gibi, kimi durumlarda birbirlerine gülüyor ve alay ediyorlardı.'

The Reader, (Der Vorleser) Bernhard Schlink

September 18, 2016​

Filmini izleyeli yedi yıl olmuş. Üzerinden çok zaman geçince filmin sadece ilk sahneleri aklımda kalmış. Film güzeldi fakat kitap ise muhteşem... Üç bölümden oluşan kitabın ilk bölümünde yazar genç bir erkeğin olgun bir kadına beslediği tutkulu arzuyu ve cinselliği anlatmış. Erkek çocukların cinselliğe olan merakı ve ertelemekte zorlandıkları tutkularını ve kendilerinden yaşça büyük bir kadına besledikleri arzuyu anlamak zor olmuyor. Fakat küçük bir kız çocuğuna, yaşça çok büyük bir erkeğin arzu beslemesini anlamaya çalışmak dahi karnıma ağrılar saplanmasına neden oluyor.. Sanırım bu yüzden Marquez'in Benim Hüzünlü Orospularım kitabını sevememiştim.

Kitabın ikinci ve üçüncü bölümleri çok daha fazlasını anlatıyor bize. Tutkuyla bağlandığı kadını yıllar sonra mahkeme salonunda tekrar gören genç adam, Hanna'nın, Nazi Kampında eski bir SS gözlemcisi olduğunu öğreniyor.
Ve savaştan on - yirmi yıl sonra büyüyen gençlerin yaşadıkları utancı, anne ve babalarının hatalarının bedelini duydukları büyük utançla yaşayarak nasıl ödemeye çalıştıklarını aktarıyor. Başka bir konu daha var ki, oldukça önemli. Fakat kitabı okuyacaklara herşeyi aktarmamak adına ve o büyüyü bozmak istemediğimden paylaşmayı uygun bulmuyorum.

Kesinlikle okunması gereken harika bir eser Okuyucu... sanırım bu yıl içinde okuduğum en iyi kitapların arasında, üst sıralarda yer almayı başardı. Yine Alman bir yazar ve ben yine kalemine tutulmuş bir okuyucu... 

Hab-i Zemistani, Goli Taraghi - Kış Uykusu

September 6, 2016​

Kış Uykusu, şimdiye kadar okuduğum en ilginç kitaplar listesine girdi. Yazarın yazım dili, hikayeyi anlatış şekli inanılmaz. Doksan altı sayfa kitap fakat çok daha fazlasını okumuş gibi hissediyorum. Taraghi İranlı bir yazar. Ve İran devrimi öncesi adım adım yaklaşan büyük değişimin yarattığı endişelerle ve korkularla boğuşan, gittikçe zorlaşan koşullara rağmen sessizce izlemekle yetinen, normal yaşamlarını bu koşullar altında sürdürmeye çalışan insanların hikayesini yalın ama görkemli bir şiirsellikle anlatıyor. Altını çizdiğim satırlar, tüylerimi diken diken ederken, sıcak yaz gününde üşümeme neden oluyor... "Ne kadar soğuk ve ne kadar yıkıcı. Dünya buz tutmakta, dünya benimle birlikte yavaş yavaş ölmekte. Işıkları yakayım. Sandalyemi bahara döndüreyim ve battaniyeye sarılayım." "Hiçbir güvercin yumurtasını bırakıp gitmez, tuhaf. Ne oldu, niçin gittiler? Burada her şey vardı: su, yemek, yuva... Bir tehlike sezmeyen hiçbir güvercin gitmez. Ama nasıl bir tehlike? -Tehlike havada, saçılmakta, içtiğimiz suda, duyduğumuz seste, görülmüyor ama var. Sizden ve benden daha gerçek." Yapı Kredi Yayınları'nın baskısıyla Türk okuyucuyla buluşan Goli Taraghi'nin Kış Uykusu'nu, soğuk bir kış günü battaniyenize sarılarak ve İranlı Ahmad Pejman'ın miziklerini dinleyerek okumanızı tavsiye ederim... 

Zorba The Greek, Nikos Kazantzakis -  Zorba

September 4, 2016​

Yirmili yaşlarımın sonlarına doğru işyerinde beraber çalıştığım ve sonrası uzun yıllar arkadaşım olan bir Rum ile tanıştım. Hristiyan bir ailede büyümesine rağmen kendsi Ateist'ti. Hayatında şarap, aşk, kadınlar eksik olmazdı. Yunan kökenli olduğu için Yunanistan'a da ayrı bir ilgisi vardı. İlk onun sayesinde Panait Istrati'yi okumuş, ilk onun sayesinde Rembatika müziklerini dinlemiştim. O yıllarda onu anlayamadığım hatta söylediklerine güldüğüm ne çok şey vardı... İşten eve gittiği gibi, boğazın ışıltılı manzarasına penceresini açar, kadehini doldurur, kağıdını kalemini eline alır aşık olduğu kadına mektuplar yazmaya başlardı. Bir kadına tutkuyla, aşkla bağlansa da evlenme fikrinden hiç hoşlanmadı. Sohbet için buluştuğumuz gecelerde Tanrı'yı, hayatı, varlığımızı defalarca masaya yatırır derin muhabbetlere dalardık. Yunanistan'a, İstanbul'a ve Akdeniz'e olan aşkı onu bir vatan seçme zorunluluğundan muaf tutuyordu. Kitabın son sayfalarına doğru yaklaştıkça Zorba'nın satırları beni o günlere götürdü. "Vatanım diyorsun... sen beni dinle; vatan var oldukça insan canavar kalacaktır, evcilleşmez canavar... " Zorba'yı okudukça sanki yılların eskitemediği bilge dostumun hayatını okur gibiydim. Sanki her bir satırı daha önce onun ağzından dinlemişim gibi büyülenerek okudum. Eğer ruh hayata tekrar geri dönüyorsa, ben Zorba'yla bu hayatımda tanışmıştım...

Livro do desassossego, Fernando Pessoa -
Huzursuzluğun Kitabı

July 31, 2016​

"Huzursuzluğun Kitabı" bir aydır başucumda duruyor. Daha uzun bir süre de duracağına inanıyorum. İlk okumaya başladığımda yüz sayfanın ardından bu kitabı ağır ağır her akşam bir tutam tütünün kokusunu içime çeker gibi, tüm iliklerime yayılmasına izin vererek okumam gerektiğini farkettim. Her sayfasında çizdiğim cümleleriyle başucu kitabım oldu... kitabın anlatımı huzursuzluktan çok insana huzurun uyku da olduğunu hatırlatır türden. Yaşamın ağırlığını, varlığının yaşam karşısında yorgunluğunu dile getiren Pessoa, insanlardan uzakta kalıp, uykuya yattığı anların en huzurlu anları olduğunu hatırlatıyor... Pessoa'nın uykusuna ortak olamasam da her bir cümlesinde ruhumun derinliklerinde anlaşılabilirliğime ortak bulmaktan huzur duyuyorum. Hayatın zaman zaman hissettirdiği huzursuzluk için ise gözlerimi kapayıp, uyuyabilmeyi diliyorum.

Night, Elie Wiesel -  Gece

July 3, 2016​

1986'da Nobel Barış Ödülü alan Elie Wiesel geçen cumartesi vefat etti. Bu gece kitabını kitaplığımda beklettiğimi farkedince onun anısına hemen okumak istedim. Ve bir kaç saat içinde bitirdim.
Kitabı okurken insanlığın öldüğü gibi yaşananların dehşeti karşısında Tanrı'nın bile ölmüş olabileceğini düşünmeden edemedim. Bebekler havaya atılarak ateş edildiğinde, çocuklar canlı canlı fırınlara gönderildiğinde, insanlar gaz odalarına sokulduklarında gerçekten Tanrı var mıydı bir kez daha sorguladım.
Auschwitz kampında, ölümle defalarca yüzleşen Wiesel dindar olmasına rağmen soykırıma uğrayan bir çok Yahudi gibi Tanrı'yı, yaşadıklarıyla anlamaya çalışarak sorguluyor. Kampta elemeler sırasında ateşe gönderilecek Polonyalı bir hahamın son sözlerini şu satırlarla kalemine alıyor: "Artık bitti.Tanrı bizimle değil, dedi. Biliyorum böyle şeyler söylemeye hakkımız yok. Bunu iyi biliyorum. Tanrı'nın gizemli yollarını anlamak için insan fazla küçük, sefil derecede küçük. Fakat ben ne yapabilirim? Bir bilge veya Aziz değilim. Etten ve kemikten basit bir yaratığım. Ruhumda ve etimde cehennem azabını yaşıyorum. Gözlerim de var ve onlarla burada yapılanı görüyorum. Ulu merhamet nerede? Tanrı nerede? Merhametli Tanrı'ya nasıl inanabilirim?" #eliewiesel
Amerika'da liselerde okutulan kitabın Oprah'ın dediği gibi tüm insanlığa okutulması gerektiğine inanıyorum.
İnsanlığın gün geçtikçe daha fazla ölmeye devam ettiği dünyada 'nasıl bir gelecek bizleri bekliyor' sorusuyla gecenin karanlığında okuduklarımı sindirmeye gidiyorum.

The Drowned and The Saved, Primo Levi -
Boğulanlar Kurtulanlar

June 27, 2016​

Primo Levi'nin okuduğum "Bunlar da mı İnsan" ilk kitabıydı. Levi 24 yaşında yakalanarak Auschwitz kampına gönderlimiş, savaş sonrası kamptan kurtularak, İtalya'ya geri dönmüştür. Asıl mesleği kimyagerlik olmasına rağmen kitaplarında insan psikolojisini başarılı bir şekilde analiz ederek okuyucuya aktarmayı başarmış. İkinci Dünya Savaşı ve Nazi dönemi hakkında okuduğum bir çok kitap ve yazarın içinde Primo Levi'nin kalemi en sevdiklerim arasında yer alıyor. Yazarı ilk kez okuyacaklara öncelikle Bunlar da mı İnsan'ı okumalarını ardından Boğulanlar ve Kurtulanlar'ı tavsiye ederim. 

Mediterranean, Panait Istrati - Akdeniz

June 8, 2016​

Panait Istrati'nin yıllar evvel sahip olduğum kitabı Akdeniz'i, eğer o yıllarda okumuş olsaydım insanlara, hayata, ahlak kavramına bakış açım eminimki büyük bir etkileşim yaşardı. Şimdilerde ise sıkça düşündüğüm bir çok konuda hem fikir olduğumuz Istrati'nin kitabı, 1900'lü yılların başında yazdığını düşünürsek yine etkilenmemek mümkün değil. Romanya'nın bir liman kenti olan İbrail'de doğan Istrati, balkanların Maksim Gorki'si olarak anılıyor.

Arkadaşlığa, dostluğa ve insana verdiği değerden, duyduğu sevgiden asla ödün vermeyen yazar bunu sık sık romanında oluşturduğu karakterler ile bütünleştiriyor. Yazar kitapta insana olan sevgisini şu cümlelerle anlatıyor: "Yalnız kalınca ben bir işe yaramam. Birini, bir şeyi mutlaka sevmeliyim ben, yoksa kendimi bir mısır tarlasında hasattan sonra unutulmuş delik bir çanak gibi bomboş ve bir hiç hissederim."
Gezgin ruhuna söz geçiremeyen Istrati, Akdeniz'e olan tutkusunu farklı ülkelere yolculuk ederek içinde büyütmeye devam etmiş..Para ve güç hayatının hiç bir anında yaşayacağı iç huzurundan daha önemli olmamış. Vicdanı ve değer verdiği insanlar toplum üzerindeki ahlak kavramının doğru gelişmesinde büyük rol oynamış. Doğduğu topraklarda uzun süre kalıp kök salmak istemeyen yazar kitabında şu cümleler ile okuyucuya rehberlik ediyor: "Kent, sokak, ev, iş ve insanlar bir an geliyor ki etrafımda bana düşman, anlamsız, çirkin görünüyor. O zaman ne olursa olsun, başka yere gitme ihtiyacı duyuyorum. Hayatımda olan bütün değişiklikler, bunun yüzünden. Bu duygunun iyi tarafları var, kötü tarafları var. Onu olduğu gibi kabul ediyorum, çünkü bu duygu demek, ben demek..." Kalemi, özgün düşünceleri ruhuma ve benliğime dokunan Akdeniz'i okumak müthiş keyifliydi. Çok etkilendim ve çok sevdim. Kesinlikle favori kitaplarım arasına girdi...

Thus Spoke Zarathustra, Friedrich Nietzsche -
Böyle Buyurdu Zerdüşt

June 4, 2016​

Nietzsche'yi ilk okuduğum yılı hatırlamıyorum fakat çok genç olduğumu ve okuduklarımın kafamı karıştırıp ne demek istediğini bir türlü kavrayamadığıma eminim. Yıllar sonra tekrar okuyunca artık dilini çok kolay anlayıp, felsefesinde hemfikir olup olamadığımı kavrayabilmiş durumdayım.

Nietzsche'ye göre "Tanrı ölmüştür ve insanlar Dünya'da yapayalnız kalmışlardır. Bu yüzden insanlar Tanrıdan beklediklri umut ve istekleri bir kenara bırakıp kendilerini Dünya'ya adamalılar. Böylelikle düşünce ile yaşam arasında bağ kurulması daha kolay olur." Bazı fikir ve düşüncelerini anlayıp kabullensem de her fikrini benimsediğimi söyleyemem. Bana göre insan yaşadığı hayatın ve dünyanın kıymetini bilip, zamanını iyi değerlendererek bilinçli ve aydınlanma çabası içinde yaşamalı. Fakat gelip geçici olan bedenlerimize bel bağlamak bir noktada anlamını yitiriyor. Benim için asl olan ruhtur. Ebediyen yaşayacak olan, hatta okuduğum psikanaliz ve ruh bilimi kitaplarının ardından tekrar tekrar yaşamı deneyim edip kendini geliştiren her yaşamın ardından level atlayan, eğitim için var olan ruhtur... Dünya varlıklarına, eşyaya, mala, paraya, gelip geçen güzelliğe bu kadar bel bağlamama nedenim de budur. Yorulup, zamanla yok olan bedenimize karşın, ruh gerçek ve ölümsüz olandır.

İkinci okumamla Nietzsce'yi bu sefer anlayabilmek, felsefesini derinlemesine algılayıp değerlendirebilmek oldukça keyifliydi. Bazı kitaplar çok genç yaşta veya yanlış bir zamanda okuduğunuzda sizi boğabilir veya anlam karmaşıklığı yaratabilir. Sakın kitabın kötü olduğuna kanaat getirip kitapla hemen vedalaşmayın. Eminim ki ilerleyen yıllarda olgunlaşan fikir ve düşüncelerinizle tekrar okunduklarında dünyanızı aydınlatacak kütüphanenizin değerli eserleri arasında yer alacaklardır. 

Les Echelles Du Levant, Amin Maalouf -  
Doğu'nun Limanları

May 16, 2016​

Doğu'nun Limanları Amin Maalouf'un okuduğum dördüncü kitabı. İlk okuduğum Işık Bahçeleri ve Semerkant'a göre biraz farklı bulmuş olsam da müthiş keyifle okudum. Kitapta en sevdiğim söz, "Aşk el değmemiş olarak kalabilir, heyecan da öyle. Aylar da geçse, yıllar da geçse! Hayat, bıkılacak kadar uzun değil.’’ oldu. Hayat gerçekten çok kısa ve yaşanacak heyecanlar, düşler, okunacak kitap çok fazla.... "bıktım" demek ise çok nankörce... 

Die Provinz des Menschen: Aufzeichnungen, Elias Canetti -İnsanın Taşrası

May 6, 2016​

Elias Canetti, "İnsanın Taşrası adlı eserinde 1942-1972 yılları arasında kendisiyle iç hesaplamasına ve yıllık aldığı notlara yer veriyor. Kitabın neredeyse her sayfası altı çizilecek, düşündürücü, insanı sorgulatan cümlelerle dolu...
"İnsanlar kendileri hakkında hiç bir zaman, yaşadığımız bu 'ruhbilim çağı'ndaki kadar az bilgi sahibi olmadılar. İnsanlar rahat duramıyorlar. Kendi değişimlerinden kaçmaktalar. Bu değişimleri beklemiyor, önceliyorlar, olabikeceklerinden başka her şey olmayı yeğliyorlar."
"Birbirinizin karşısına çıplak çıkmak zorunda olsaydınız, birbirinizi gırtlaklamak daha zor gelirdi. -Şu öldürücü üniformalar!"
"Bir kez dünyadan ölümü kaldırdıktan sonra, insanların neye inanabikeceklerini kestirebilmek olanaksız."
Kesinlikle kitaplığınızda olması gereken harika bir eser, İnsanın Taşrası... 

Die Blendung, Elias Canetti - Körleşme

December 12, 2016

Canetti'nin okduğum ikinci kitabı Körleşme bitti. İnsanın Taşrası'nı da çok beğenmiştim, Körleşme de harikaydı. Canetti hakkında biraz araştırma yapınca bir Osmanlı Yahudisi olduğunu öğrendim. 1905 yılında dünyaya gelmiş. Eserlerini Almanca yazmış. 1981 yılında Nobel Edebiyat ödülüne layık görülmüş. Canetti, Körleşme kitabını yazdığında 26 yaşındaymış.
1933-1935 yılları arasında yazılan Körleşme, gelişmekte olan kıyıcı, kaotik dünyanın bir öngörüsü olarak görülebilir. Orijinal adı Almancada Die Blendung "kamaşma" anlamına gelmektedir.
Salman Rüşdi'ye göre: "Körleşme'de hiç kimse esirgenmemiştir. Kitap, profesör, mobilya satıcısı, hizmetçi, pezevenk, hırsız, doktor, her tür insana acımasız bir saldırıdır. Canetti herkese acımadan çullanır. Komedinin en galiz kurgusu ile inşa edilen bu ortam yirminci yüzyılın en dehşet veren edebi dünyasıdır."
Körleşme üç bölümden oluşuyor. Ben ilk ve son bölümü özellikle çok sevdim. Ayrıca kitap klasik eserleri okumaktan kaçınanların gözünü korkutacak türden asla değil. Anlatımı gayet kolay ve anlaşılır bir dille yazılmış. Kesinlikle okumanızı öneririm. 

The Fountainhead, Ayn Rand - Hayatın Kaynağı

April 25, 2016

Ayn Rand kitapları pek diğer klasik eserlere benzemiyor. Anlatım dilinin kolaylığı nedeniyle belki de bir çok farklı okuyucu kitlesine hitap ediyor.
Ayn Rand okuyanların aslında ikiye ayrıldığını düşünüyorum. Hayatın Kaynağı kitabından örnek verecek olursak, bir okuyucu bu romanı iki mimarın çekişmesi ve (biri ideallerinin peşinden giderek asla ödün vermezken, bir diğeri çıkarları, hırsları ve zenginlik için ruhunu bile satmaya hevesli bir mimar) büyük ihtiraslı bir aşkın, tutkuyla varoluşunun sergilenmesi olarak algılayacaktır. Diğer bir okuyucu ise hayatında aldığı kararları, bencilliğini, egosunu, mantığını, fedakarlıklarını, bir insanı özgürce sevebilme şeklini, ideallerini, cesaretini, bağımsızlığını ve özgürlüğünü sorgulayacaktır.
Ayn Rand kitaplarını okumadan önce ufak bir araştırma yapmakta fayda var. Objektivizm ve Kollektivizm felsefesi üzerine yazan Rand, Hayatın Kaynağı kitabında karakterlerden Elsworth Toohey, Kollektivizm'i Roark ise Objektivizm felsefesini temsil etmektedir.
Kollektivizm'i kitaptan alıntılar ile açıklamak gerekirse; "Kollektivizm yüzyılımızın tanrısı... Birleş, fikir birliği sağla. İtaat et. Hizmet et. Böl ve zapted ama sonra birleştir ve yönet."
Objektivizm ise; "Hiç kimse başkaları için yaşayamaz. Vücudunu paylaşamadığı gibi ruhunu da paylaşamaz. Başkaları için yaşamaya kalkan kişi bağımlıdır. Kendisi asalaktır ve hizmet ettiklerini asalak haline getirir. Bu ilişkiden birlikte yozlaşmak doğar."
Kitabı felsefi açıdan alıntılarla yorumlamaya çalıştım. Okumayanların gözü hiç korkmasın. Aksine içinde yaşanan tutkulu aşkın bile bizleri öğreteceği müthiş şeyler var. Dili kolay ve anlaşılır. İnanılmaz sürükleyici ve merak uyandırıcı... bir gecede üç yüz sayfa okuduğumu hatırlıyorum. Eminim seveceksiniz.

Sophie's World, Jostein Gaarder - Sofie'nin Dünyası

February 5, 2016

Şimdiye kadar felsefe kitaplarından sıkıldınız ve okumakta zorlandıysanız, Sofie'nin Dünyası tam size göre. 15 yaşında ki Sofie'nin dünyasına yolculuk yaparak bir çok filozofun hayatını, insanlığın doğasını, varoluş sebeplerimizi keşfedeceğiniz bir yolculuğa çıkacaksınız.


Yunanistan'da başlayan yolculuğunuza, Sokrates, Platon, Aristoteles, Descartes, Marx, Darwin ve Freud gibi bir çok filozof ve felsefe öğretmeni yaşamınızı sorgulatan müthiş düşüncüleriyle eşlik edecekler. 


Eğer gençliğe adım atacak bir çocuğunuz varsa, ona 14. veya 15. doğum gününde hediye edebileceğiniz öğretici harika bir kitap olabilir Sofie'nin Dünyası. Ayrıca bir yetişkin olarak, veya anne baba olmuş biri olarak hiç kendi varlığınızı, yaşama nedeninizi sorguladınız mı? "Ben kimim?" Sorusuna cevap aradınız mı? İşte size bir fırsat... Goethe'nin dediği gibi "Üç bin yılın hesabını göremeyen Karanlıkta yolunu bulamaz, Günü gününe yaşar ancak." Ve Sokrates'in sözünü asla unutmamak gerekir, "en akıllı kişi, neyi bilmediğini bilendir."

bottom of page